Dün 24 Nisan’dı… Dünyadaki Ermeni diasporası , sözde Ermeni Soykırımı’nı anma günü olarak sahiplenilmesi için uğraşır durur… Peşine de özellikle Batı’daki pek çok ülkenin resmî ve sivil örgütlerini takar… Etkileri giderek azalsa da, insanları kamu diplomasisi yöntemleriyle endokrine etmek üzere büyük çaba harcarlar… Olay aslında, 1915 yılında Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı’yı sırtından vurmaya çalışan Ermeni silahlı gruplarını engellemek üzere bazı yerleşim bölgelerinin boşaltılması ve
“Her yıl soykırım oldu diye törenler yapıyoruz ama Türklerin soykırım yaptığını düşünmüyorum. Sözde soykırım müzesindeki fotoğraflar ve belgeler inandırıcılıktan yoksun. Elimizde 1915’te öldürülenlere dair herhangi bir liste bile yok.”
Koçaryan tabii ki açıklamasının devamında İsrail’i örnek göstererek
ithaf olunur…
Bu arada bir dipnot geçelim:
‘‘İletişimi etkin kullanabilenler, kendilerinin dünya deneyimleri ve dünyanın onlar üzerindeki deneyimlerini değiştirebilir.”
George Shinn
(Amerikalı iş insanı, Charlotte/New Orleans Hornets’in yanı sıra Charlotte Knights ve Gastonia Rangers ikinci lig beyzbol takımları ile Amerikan futbolu takımı Raleigh-Durham Skyhawks’ın sahibi)
Çırağan Palace Kempinski, bu yıl da Travel + Leisure dergisinin “Dünyanın En İyi 500 Oteli” listesinde yer almış. Derginin her yıl yayınladığı, dünya genelindeki en iyi otel ve resort’ları belirleyen liste, okurların oylarıyla hazırlanıyor. Oteller birçok coğrafi bölgeye ayrılarak; sundukları hizmet kalitesi, lokasyon, odalar ve yeme-içme gibi kriterleri değerlendiren anketlerle belirleniyor (Funda Özpak, Essance İstanbul). Sık sık hatırlatmaya çalışırız; alınan ödüllerin bir anlamı, hedef kitle nezdinde iletişim değeri olması için önce kendilerinin itibarının yüksek olması gerekir… Aylık satışının 950 bin, yıllık okur sayısının 6 milyonun üzerinde olduğu belirtilen ve dünyanın en prestijli seyahat dergilerinden olan Travel + Leisure’ın hazırladığı liste bu bağlamda değerli bir mecra. Turizm Haftası’nda aldığımız bu güzel haber için Çırağan Palace Kempinski’yi kutlarız.
Kiğılı, Barış Arduç’un rol aldığı yeni reklam filminde rahatlık, çeşitlilik, hem şık hem de ‘sakin’ dedikleri tarzı yansıtmak üzere çalışmış (Çisem Kayık, Ünite). Markaların, hedef kitledeki yerleşmiş algılarının ötesine geçmesi çok zordur. Hele ki takım elbise denilince üç adım geriye sıçrayan, pandemide pijamayla çalışmaya alışmış gençler düşünülünce. Fakat Kiğılı, başarılı, yani sizi arzuladığınız sonuca götüren iletişimin ilk kuralı olan “Hedef kitlenin kültür ve değerlerine uygun” davranmayı o kadar uzun zaman önce çözdü ki (bkz. “10 Kasım’da ceketimizi ilikliyoruz” mesajlı reklam filmi) bu işi de gayet doğru biçimde yönetmiş. “Üstüme rahat bir şeyler alayım” esprisiyle de görülüyor ki kampanyada çalışan iletişimciler zekâlarını konuşturmuşlar…